İZMİR TİCARET BORSASI YÖNETİM KURULU BAŞKANI IŞINSU KESTELLİ, 2023 YILI NİSAN MECLİSİ’NDE KONUŞMADINDA : BURUK BİR BAYRAM YAŞADIK
İzmir Ticaret Borsası 2023 yılı Nisan ayında 8. Toplantısından önce resim yarşması ve grupların ödül törenleri ile genel kurulunu birlikte yaptı.
İzmir İnovasyon Merkezinden yapılan toplantıda konuşan Başkan Kestelli, yitirilen üyeri aldıktan sonra Narlıdere Folkart Evleri’nde çıkan yangında ölen olmamasının sevindirici olmasına dikkati çekti.
Kestelli, yaptığı konuşmasında,, “Dün gece Narlıdere’de hepimizi korkutan bir yangın yaşandı. Can kaybının olmaması tek tesellimiz oldu. Yangından etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bütçe ilk üç ayda 250 milyar Türk Lirası açık verdi
Cumhuriyetimizin 100. yılının ilk yarısı biterken, ülke olarak sadece iki konuya odaklanmış durumdayız.
“Seçimi” ve “Geçimi” konuşuyoruz.
Önce genel manzaranın bir fotoğrafını çekmek istiyorum.
- Acılarımız hâlâ çok taze; yaralar henüz sarılamadı. Yaşadığımız ve hepimizi yasa boğan Kahramanmaraş depremlerinden kaynaklanan maddi manevi büyük bir felaket ile karşı karşıyayız.
- Bütçe ilk üç ayda 250 milyar Türk Lirası açık verdi.
- Altıncı ayda yeni bir bütçe yapmak neredeyse bir zorunluluk haline geldi.
- Merkez Bankası’nın reel döviz rezervi eksi 50 milyar dolara yaklaştı.
- Ülke risk primimiz çok yüksek; bu da borçlanma maliyetimizi artırıyor.
- Açıklanan enflasyon yüzde 50-60 aralığında; hissedilen ise daha yüksek.
- İşsizlik sorunu devam ediyor.
- Cari açık Ocak’ta 9,9, Şubat’ta 8,8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
- Döviz kurlarında Merkez Bankası ile Serbest Piyasa arasında yüzde 5’lik bir makas oluşması iş yapmayı zolaştırdı. Sanayicilerimizin ve ihracatçılarımız zor durumda, rekabet gücümüz negatif etkilenmeye başladı.
- Finansman kaynaklarına erişim son derece kısıtlı.
- Seçim sürecinin getirdiği belirsizlikler de eklenince, yönümüzü belirlemek adeta imkânsızlaştı.
SEÇİMLER İÇİN TEMENNİLER:
Seçimleri kim kazanırsa kazansın, iş dünyası olarak ilk icraat gününden itibaren hızlı bir restorasyon döneminin başlamasını bekliyor ve talep ediyoruz.
- Türkiye’ye ve Türk ekonomisine güveni artırmalıyız.
- Avrupa Birliği ile ilişkilerde müzakere sürecini canlandırmalıyız.
- Hukukun üstünlüğü, eğitim, liyakat, şeffaflık, kurumların bağımsızlığı gibi konularda her kesimi kucaklayan somut adımlar atmalıyız.
- Doğrudan yabancı sermaye girişini artıracak adımları hızlandırmalıyız.
Tüm bunları yaparken şunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız: Türkiye, karşılaştığı sorunları aşabilecek potansiyele sahiptir…
Yeter ki birlik ve beraberlik içinde ve doğru bir yol haritası belirleyip o yolda sağlam adımlarla yürümeyi başaralım.
Seçim ile ilgili süreç, gündemimizin ağırlığı olsa da; dünya ajandasını takip etmeye ve işlerimizi yürütmeye mecburuz.
Son dönemde tüm ülkelerin en önemli hedeflerinden birisi gıda güvenliğinin sağlanması.
TARIMSAL KONULARA DA DİKKATİ ÇEKTİ
Bu durumu yurtiçi tarımsal üretimin tüketimi karşılaması olarak da ifade edebiliriz.
Türkiye İstatistik Kurumu birçok önemli tarım ürününde kendi kendimize yeterliliğimizi gösteren 2022 yılı bitkisel üretim denge tablolarını yayımladı.
Bu veriler yurtiçi üretimin yurtiçi tüketimi ne kadar karşıladığını gösteriyor.
Buna göre 15 önemli sebze ürününde kendimize yetecek hatta önemli bir bölümünde ihraç edebilecek miktarda üretim gerçekleştiriyoruz.
Hesaplama yapılan 12 meyvede kendimize yetecek üretimi gerçekleştirirken, çay, muz ve ceviz gibi 3 meyvede ise iç tüketim için ithalata ihtiyaç duyuyoruz.
Hesaplama yapılan 16 tarla ürününün ise sadece 5 tanesinde iç tüketime yetecek üretim gerçekleştirebiliyoruz.
Geriye kalan 11 üründe ise ithalat yapmak durumundayız.
Bunlar arasında
- buğdayda yüzde 87,
- mısırda yüzde 77,
- ayçiçeğinde yüzde 60,
- mercimekte yüzde 54,
- ve soyada sadece yüzde 6 oranında iç tüketime yeter üretim gerçekleştirebiliyoruz.
Üstelik bu tarla ürünlerinin üretimi için geniş arazilerde ekim yapılması gerekiyor.
Tarım alanlarımızı artırmak mümkün değil.
O zaman ortalama verim miktarını artıracağız. Böylece tarla ürünlerinde kendimize yeter üretim gerçekleştirmemiz mümkün olabilecek.
Buğdaydan yapılan un, ayçiçeğinden üretilen bitkisel yağ ve ancak iç tüketime yetecek kadar ürettiğimiz pamuğa gereksinim duyan tekstil ve konfeksiyon ürünleri, tarımsal sanayide en çok ihraç ettiğimiz ürünler arasında yer alıyor.
Hammaddelerinde ithalat yapmak zorunda olduğumuz saydığım ürünlerin ihracatını sürdürülebilir kılmak için riskleri de iyi belirlememiz gerekiyor.
Üretim ve ticarette politikalarımızı da bu dengeleri gözeterek yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
ÜYELERİ’NİN DİKKATİNİ RAPORLARA ÇEKTİ;
Bu ay yayınlanan “Türkiye’nin 2. Yüzyılında Yüksek Teknoloji için Eylem Çağrısı” başlıklı TÜSİAD ve TÜBİSAD Raporu gelecek adına hepimize önemli ipuçları veriyor.
Dünya Ekonomik Forumu’na göre önümüzdeki 10 yıl içinde ekonomide yaratılan yeni katma değerin tahmini yüzde 70’i dijital platforma dayalı iş modellerinden olacak.
Hali hazırda da dijital ekonominin küresel hacminin 38 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyor.
ABD, Çin ve AB ülkeleri dijital ekonomide ilk 3 sıraya sahipken Japonya, Güney Kore, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi rekabette yerini sağlamlaştırmak isteyen ülkeler, önemli ve etkili vizyonlar ve stratejiler ortaya koyuyor.
Türkiye ise bu konuda G20 ülkeleri arasında sonuncu sırada yer alıyor.
Raporun tarımla ilgili bölümünde de son derece çarpıcı tespitler var.
“Tarımın Geleceği” başlıklı bölümde 2050 yılına kadar yüzde 70 oranında daha fazla gıda üretilmesi gerekeceği vurgulanıyor.
Mevcut sistem değişmezse gelecek yıllarda gıda kıtlığı ve açlığın yeniden en büyük problemlerden birisi olacağı tespiti yapılıyor.
Bu zorlukların üstesinden gelmek için de hükümetlerin, yatırımcıların ve yenilikçi tarım teknoloji geliştiricilerinin ortak çaba göstermesi gerekiyor.
Tarım teknolojileri dünyasında, güneş ve deniz suyu gibi bol ve temiz kaynaklardan yararlanılarak kurak bölgelerde mahsul yetiştirmek mümkün olacak.
Sensörler, makineler ve bilgi teknolojilerindeki ilerlemeler geleceğin tarımını şekillendirecek ve oyunun kurallarını değiştirecek.
Raporda önümüzdeki süreçte tarım dünyasında kullanılması beklenen teknolojiler şöyle sıralanıyor.
Tüm bunları alt alta sıraladığımızda bundan yaklaşık yedi yıl önce Tarım 4.0 Raporu’nu hazırlamak için yola çıkarak ne kadar öngörülü hareket ettiğimizi bir kez daha görmekten ziyadesiyle memnunuz.
- Drone ve uydu
- Nesnelerin interneti
- Yapay zekâ
- Tarımsal robotik
- Gelişmiş saha yönetimi için coğrafi bilgi sistemleri
- Tarımsal biyoteknoloji
- Blokzincir
- Genetik modifikasyon ve kültür etleri
- Tozlayıcı
- Vektör teknolojileri
- 3 boyutlu baskı teknolojisinin gıdaya uygulanması
Ayrıca TÜSİAD’ın ‘yapılması gerekenler’ olarak dikkatleri çektiği konuları gerçekleştirmek için de İzmir Tarım Teknoloji Merkezi gibi vizyoner bir projeyi kentimizin, bölgemizin ve ülkemizin hizmetine sunma noktasında olmaktan da son derece gururluyuz.
Tüm bunları başarmamızda emeği olan Yönetim Kurullarımızda görev yapmış ve yapmakta olan arkadaşlarımıza, Meclis üyelerimize ve çalışanlarımıza en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli Üyeler,
Bayrama girerken sizlere güzel bir gelişmeden bahsetmek istiyoruz.
Bildiğiniz gibi Avrupa Birliğinde son dönemde “Yeşil Mutabakat” ile ilgili hibe çağrıları yoğunlukta.
Yeni bir çağrı da Borsamızın önceliklerine uyuyordu.
Borsa olarak birisinde başvuru sahibi, birisinde ortak ve birisinde de iştirakçi olmak üzere 3 projeye ön başvuruda bulunduk.
Borsamızın ana başvuran olduğu projede hedef “büyükbaş hayvan çiftliklerinin sürdürülebilir dönüşümünü sağlamak”.
Süt ve besi çiftliklerinde hayvan refahı ve sürdürülebilir kaynak yönetimini yenilikçi çözüm önerileri ile geliştirmeyi hedefledik.
BORSAV, İzmir İli Kırmızı Et Üreticileri Birliği ve Tire Süt Kooperatifi projenin diğer ortakları.
Yüzde 95 hibe oranıyla 550 bin euro bütçeli projenin süresi 4 yıl olarak öngörüldü.
Borsa Vakfımızın başvuru sahibi olduğu projede ise İZLADAŞ’ın elindeki kıymetli meteoroloji verilerini kullanarak yapay zeka ile bir yazılım geliştirilmesini tasarladık.
Yüzde 90 hibe oranıyla 667 bin euro bütçeli ve 4 yıllık olarak planlanan bu proje ile verilere dayanarak çiftçilere doğru sulama zamanı ile ilgili yönlendirme verebileceğiz.
Projede, İZLADAŞ ve Tariş Pamuk Birliği ortak olarak yer alırken, Borsamız, Ulusal Pamuk Konseyi, Bremen Pamuk Borsası ve Almanya Pamuk Araştırmaları Enstitüsü iştirakçi olarak yer almıştır.
Ayrıca, kurucu üyeleri arasında yer aldığımız İyi Pamuk Uygulamaları Derneği’nin başvuru sahibi olduğu projede de Borsamız proje ortağı olarak yer almıştır.
Bu proje ile de iklim değişikliğinin pamuk üretimine etkilerini, bu etkileri azaltacak en iyi uygulamaların belirlenmesini ve yaygınlaştırılmasını amaçlıyoruz.
Borsa ve BORSAV olarak başvuru sahibi olduğumuz iki proje başvurusunun kabul görmesi halinde 1 milyon 122 bin euroluk AB kaynağını bölgemize kazandırmış olacağız.
Mayıs ayında ön başvuru sonuçları açıklanacak olan projelerin, nihai başvurusunun ardından Ekim ayında da kesin sonuçları açıklanacak.
Bu vesileyle projelerin hazırlanmasında emeği geçen Borsa, BORSAV ve İZLADAŞ ekiplerimize teşekkürlerimizi sunuyorum.
Değerli üyeler
Meclis üyelerimizin konuk olduğu sohbet arası programlarımızı büyük bir keyifle takip ediyorum. Bu ay Yılmaz Akbıyık ve Engin Olgunca’yı dinledik.
Meslekle ilgili kıymetli öğütlerini öğrenmenin yanı sıra bizi takip eden kuşaklar için kıymetli tecrübeleri kaydediyoruz.
Sözlerime son verirken 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin ülkemiz ve milletimiz adına hayırlı olmasını diliyorum.
Yaklaşan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını bir kez daha saygı, minnet ve rahmetle anıyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
.İZMİR TİCARET BORSASI MECLİS BAŞKANI ÖMER GÖKHAN TUNCER’
İzmir Ticaret Borsası Meclis Başkanı Gökhan Tuncer İTB’nin 8 sayılı Olağan Meclis toplantısında yaptığı Konuşmada, “Baharın tüm güzelliğiyle kendini gösterdiği bu güzel ayda yeşilin her tonu ruhumuzu doyuruyor. Yeşil renk biliyorsunuz huzur ve güven anlamına geliyor. Aynı zamanda yeniden doğuşu, canlanmayı, yenilenmeyi ve umudu temsil ediyor. Tarlalarda, bahçelerde ve bağlarda devam eden ekim dikimler ve diğer tarımsal uygulamalar, gün yüzüne çıkan filizler ile açan çiçekler yeni başlangıçları, yeni umutları ifade ediyor. Bakınız şu söz bile bu ayın kıymeti ne güzel anlatıyor:
Mart yağar, nisan övünür; nisan yağar, insan övünür.
Gerçekten de öyle. Bu vesileyle nisan ayının tüm üreticilerimize yeni üretim sezonunda şans ve bereket getirmesini temenni ediyorum.
DEPREM FELAKETİNİ DE UNUTMAYINIZ
Acıları tazelemek üzücü olsa da durumlar iyileşinceye kadar konuşmalarımda depremzede vatandaşlarımıza yer vermek ve onların durumlarını hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. Çünkü onları unutmak hem kendimize hem ülkemize ihanettir.
Geride bıraktığımız Ramazan bayramı deprem bölgesinde buruk geçti. Evsiz kalan vatandaşlarımızın çoğunun hala barınma ihtiyaçları tam olarak karşılanmış değil. Çalışma hayatına dönenlerin bir kısmı çadır ve konteyner evlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışırken bir kısmı maalesef hala komşu ve akrabalarının evlerinde kalmaya devam etmek zorunda. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız bölgede bazı yerlerde kalıcı konutların yapımına başladı. Kalıcı konutlar bir nebzede olsa yaraları saracaktır.
Diğer taraftan, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, 6 Şubat’ta meydana gelen bu depremlerin ardından gıda üretiminde Bölgede yüzde 20 civarında kayıp gerçekleştiğini belirtti. Bölge ekonomisinin ve yaşamın normale dönebilmesi için konutlarla beraber yeni işyerleri, dükkânlar ve pazar yerlerinin inşa edilmesi de zaruridir.
TARIM İÇİN HASTALIKLARA KARŞI DÜŞÜNCELERİ
Tarımda hastalık ve zararlılarla mücadelede kullanılan ve zirai ilaç olarak bildiğimiz pestisit yani kimyasal kullanımı ülkemizde maalesef hala yeterince bilinçli yapılmıyor. Yanlış uygulamalar önemli ekonomik kayıplara neden oluyor. İşin kötüsü pestisit kaynaklı sorunlarla her yıl karşılaşmamıza rağmen bu konu bir türlü çözülemiyor.
Avrupa Birliği’ne yapılan tarım ürünleri ihracatında pestisit bildirimlerinde Türkiye ilk sırada yer aldığı geçtiğimiz günlerde basında yer aldı. Sınırda yapılan kontroller sırasında tespit edilen gıda güvenliği riskleri 2022 yılında 518 olurken bunun 311’i pestisit kaynaklı olduğu açıklandı. Pestisitler bir yandan insan sağlığını tehdit ederken bir yandan da çevreye zarar veriyor. Pestisit kalıntıları, en basit tabiriyle toprağı ve yeraltı sularını kirletiyor. Diğer bir ifadeyle doğal kaynaklarımızı yok ediyor. Sürdürülebilir bir dünya ve sürdürülebilir tarım için doğal kaynaklarımızı korumak zorundayız. Tarım her ne kadar ticari bir faaliyet olsa da çevresel etkiler göz ardı edilemez. Umarım üreticilerimizin bu konuda bilinçlendirilmesi ve doğru uygulamaların yaygınlaştırılması için yapılan çalışmalar arttırılır ve bu riskler ortadan kaldırılır.
KURBAN BAYRAMI ÖNCESİ ŞAP HASTALIĞI AÇIKLAMASI
Diğer taraftan, geçtiğimiz ayki meclis toplantımızda Şap hastalığıyla ilgili mücadeleden bahsetmiştim. Gelinen son durumda, yapılan hızlı aşılama neticesinde hastalık kontrol altına alınmış ve bugün itibariyle kısıtlamalar kaldırılmıştır. Kısıtlamaların kalkmasıyla ve hayvan pazar yerlerinin açılmasıyla, canlı hayvan ve kırmızı et piyasanın yeniden dengeye gireceğine ve et fiyatlarının normal seviyeye geleceğine inanıyorum.
YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI ÖNE ÇIKIYOR
Başta Avrupa’da olmak üzere tüm dünyada ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarına devam ederken özellikle fosil yakıt kullanımını azaltmaya yönelik yeni tedbirler alıyor ve uzun vadeli politikalar geliştiriyorlar. Yakın gelecekte fosil yakıtlarının yerini elektrik enerjisinin alacağı aşikâr. Elektrik enerjisi üretiminde ise yenilenebilir enerji kaynakları öne çıkıyor. Güneş, rüzgâr, su ve jeotermal kaynakları bakımından ülkemiz çok şanslı. Ege Bölgesi ise özellikle güneş, rüzgâr ve jeotermal enerji kaynağı bakımından yüksek potansiyele sahip.
Türkiye’de üretilen toplam elektrik enerjisinin %40’tan fazlası hidroelektrik santrallerinden temin ediyor. Yıl içinde güneşli gün bakımında da zengin olan birçok ilimiz mevcut. İyi bir planlamayla geriye kalan %60’lık elektrik enerjisi ihtiyacını güneş, rüzgâr ve jeotermal enerji kaynaklarıyla karşılayabileceğimize inanıyorum. Böylece petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımı azaltabilir, çevreyi ve iklimi koruyabiliriz.
İklimi korumaya ve karbon emisyonunu azaltmaya yönelik atılabilecek en önemli adımlardan biri de motorlu taşıtlarda fosil yakıt yerine elektrik enerjisini kullanmak olacaktır. Uluslararası Enerji Ajansının raporuna göre dünyada fosil yakıt kullanan araç sayısı 1,4 milyar civarındayken elektrikli araç sayısı 10 milyonu geçmiştir.
TOGG YERLİ ÜRETİM VURGUSU
Daha temiz ve daha sürdürülebilir mobiliteye geçişin henüz başında olmamıza rağmen elektrikli otomobil sayısında hızlı bir büyüme kaydedilmesi oldukça sevindirici bir gelişme. Bu gelişmede TOGG yani Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu markasıyla bu yıl piyasaya sunulan yüzde 100 elektrikli otomobilin de katkısının olacağını bilmek beni oldukça gururlandırıyor. Bir diğer sevindirici gelişmede Türkiye’nin küresel mobilite markası TOGG ile Çinli enerji firması Farasis ortaklığında enerji depolama çözümleri geliştirmek üzere “Siro Silk Road Temiz Enerji Depolama Teknolojilerinin Batarya Geliştirme ve Üretim Kampüsü” kurulacak olması.
Tesis kurulup üretime başladığında, Türkiye kendi batarya hücresini geliştirip üretebilen dünyadaki 7 ülkeden biri olacak. Bu başarılı çalışmalarda çatı kuruluşumuz olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin de imzasının olması ayrı bir sevinç ayrı bir gurur olduğunu ifade etmek isterim.
SEÇİMLER İÇİN OY KULLANMA ÇAĞRISI
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerine 16 gün kaldı. Ülkemizi 5 yıl boyunca yönetmeye talipli 4 Cumhurbaşkanı adayımız var. Oy hakkına sahip her vatandaşımızın sandığa giderek oyunu kullanmasını temenni ediyor, seçim sonuçlarının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.“