Site icon İntroHaber

TARIMDA İHRACAT HEDEFİ AÇIKLANDI 40 MİLYAR DOLAR

TARIMDA İHRACAT HEDEFİ AÇIKLANDI 40 MİLYAR DOLAR

İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli “Tarım ihracat hedefi açıklandı 35-40 milyar dolar. Bu umut verici.” Dedi.

İzmir Ticaret Borsası olağan Şubat ayı meclis toplantısı İZTO Meclis Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

İTB Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer’in başkanlığında toplanan İTB Meclisi açılış konuşmaları ve gündemleri oylamasıyla başladı.

İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli şunları söyledi:

“Öncelikle bugün vefat haberini üzülerek aldığımız geçmiş dönemde Bornova Belediye Başkanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Vekilliği görevlerini başarıyla icra etmiş, kıymetli büyüğümüz Sayın Sırrı Aydoğan’a Allah’tan rahmet, ailesi ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

2024 yılının ilk iki ayını geride bırakıyoruz.

Geçen yılın 6 Şubat günü 11 kentimizi etkileyen depremde hayatını kaybeden 50 bini aşkın insanımızı rahmetle anıyorum.

Bu yılın kendi içinde zorluklar barındırdığını hepimiz söyledik, söylüyoruz.

İliç’teki maden faciası ve İmralı açıklarında batan gemi hepimizi derinden yaraladı.

Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ülkemize başsağlığı diliyorum.

Dünya hızla değişiyor, koşullar farklılaşıyor ve biz ekonomide maliyet ödediğimiz bir dönemi geride bırakmaya uğraşıyoruz.

Bunun için, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın dediği gibi, “kopan bağlantıları yeniden ihdas etmeye” uğraşıyoruz.

Trilyon dolara ulaşan ekonomimizi ancak yapısal sorunlarımızı çözerek büyütebiliriz.

Önemli bir örnek vermek isterim.

Bugün ihracatçı dostlarımız döviz kurunun yeteri kadar artmadığından şikâyet edip dış satımda zorlandıklarını ifade ediyorlar.

Oysa kamuoyunda tartışıldığı üzere, Merkez Bankası’nın 2003 TÜFE bazlı reel kur endeksine göre Türk Lirası, önemli ölçüde değersiz.

Bu noktada ya döviz kuru artsın diyen ihracatçılar haksız ya da Türk Lirası aslında değerinden düşük diyen Merkez Bankası.

Döviz kurlarının seviyesi özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için hayati önem taşıyor.

Enflasyon, faiz, kur, ücretler, vergi ve teşvikler gibi tüm parametrelerin gerçekçi bir uyum içinde hareket etmesi bu yüzden çok gerekli.

Ve bu iklimi sağlayacak yapısal reformlar ülkemizin öncelikleri arasında.

Ekonomi yönetiminden, Orta Vadeli Programda belirtildiği üzere, beklentileri iyileştirecek yapısal reformlar konusunda önemli beklentilerimizin olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Önümüz ramazan. Kısmetse ilk oruç 11 Mart’ta.

Öncelikle mübarek ramazan ayının ülkemize ve tüm İslâm alemine huzur, bolluk ve bereket getirmesini diliyorum.

Bildiğiniz gibi ramazan ayları, tarımsal ürün fiyatlarının en çok gündeme geldiği dönemlerdir.

Hangi ürün, geçen ramazana göre ne kadar zamlandı?

Zam şampiyonu hangi ürün oldu?

Bu tür haberlere alışkınız.

Doğrusu rahatsız da değiliz.

Ancak konuyu ele alırken üreticilerin içinde bulunduğu şartları da konuşmalı, ortak akılla çözüm yolları aramalıyız.

Mesela bu ramazanda en çok et, süt ve süt ürünlerinin fiyatlarının tartışılacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

Nereden mi biliyorum?

Gayet basit; Meclis Başkanımız hayvan varlığımızda yaşanan düşüşü bizlerle paylaştı.

Elbette ki bunun ardında pek çok neden var.

Bu nedenleri çoğaltmak; listeyi uzatmak mümkün.

Ama içinde bulunulan açmazı aktarmak için sadece çiğ sütte gelinen durumu anlatmam yeterli olacaktır.

Bugün, var olan iki farklı hesaplama modeline göre çiğ sütün maliyeti litre başına 15 lira 79 kuruş ile 16 lira 85 kuruş arasında değişiyor.

Ulusal Süt Konseyi’nin halen yürürlükte olan çiğ süt referans fiyatı ise litre başına sadece 13 lira 50 kuruş.

Bu şartlar altında hangi üretici üretime devam etme cesaretini gösterebilir?

Kim, ne kadar dayanabilir?

Bu nedenle, üreticinin sorunlarını anlamaya çalışmadan tarım sektörünü değerlendirmenin hakkaniyetli olmadığını düşünüyorum.

Ayrıca tarım sadece ve sadece fiyat üzerinden ele alınacak, tartışılacak bir sektör değildir.

Ülkemizin bu alandaki potansiyeli ve coğrafi olarak içinde bulunduğumuz alan tarımı bu ülkenin en stratejik sektörlerinden biri haline getiriyor.

Ve tarıma yönelik her politikanın, üreticiyi üretimden kaçırmayacak şekilde ele alınmasını gerektiriyor.

Bu konuda, geçen ay Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından açıklanan 2024-2028 dönemini kapsayan strateji planı sektör adına son derece isabetli ve kapsamlı bulduğumu belirtmiştim.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada da “2023 yılında 31 milyar dolara ulaşan gıda ürünleri ihracatını 35-40 milyar dolara çıkarmanın gayreti içerisinde olduklarını” belirterek üretimden yana bir yol izleneceğini bir kez daha vurgulamış oldu. Açıkçası bu sözler hem bizleri teşvik etti hem de umutlandırdı.

Tarımın küresel ekonomiye katkısı, hizmetler ve sanayi sektörlerine kıyasla çok daha küçük.

Gelişmekte olan ülkelerde durum daha farklı olsa da tarım, Avrupa Birliği’nde gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 2’sinden azını oluşturuyor.

İş gücünün yaklaşık yüzde 3’ü tarımda istihdam ediliyor. Üstelik; bu da sürekli azalan bir eğilimde.

Ekonomideki payı gerilese de tarım, gıda arzıyla ilgili endişelerin olduğu ve fiyatların vatandaşlar için temel sorunlardan birisi olmaya devam ettiği bir dönemde her zamankinden daha fazla gündemde yer alıyor.

Nitekim bir süredir Avrupa’nın hemen her ülkesinde yaşanan çiftçi protestoları basına da yansıyor.

Ortak Tarım Politikası kapsamında 2023-2027 dönemi AB bütçesinin yaklaşık üçte biri olan 270 milyar Euro tutarındaki devasa tarım fonunun ayrıldığı Avrupalı çiftçiler neden şikayetçi?

Protestolar neden artıyor?

Ufak ve spesifik farklılıklar olsa da Avrupalı çiftçilerin şikayetleri temelde benzeşiyor.

Maliyetler artarken tarım ürünleri fiyatlarındaki gerilemenin neden olduğu gelir kaybı da üreticilerin önemli eleştirilerinden birisi. Veriler de bunu ortaya koyuyor.

FAO gıda fiyatları endeksi tarihi zirvesine ulaştığı 2022 yılı mart ayından bu yana nominal olarak yüzde 26, reel olarak yüzde 29 geriledi. Üretici protestoları AB ile de sınırlı kalmadı.

Dünyanın en kalabalık aynı zamanda ikinci en büyük tarımsal üretimine sahip Hindistan’da da benzer bir durum yaşanıyor. Üreticiler tüm tarım ürünleri için asgari destek fiyatlarını garanti eden ve alım garantisini içeren bir yasa talep ediyor. Özetle üreticiler zaten zor ve zahmetli bir iş olan tarımda üretime devam edebilmek için pozitif ayırımcılık talep ediyor.

Gıda güvencesinin ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığı günümüzde bu taleplerinde de haklı olduklarını söyleyebiliriz. Tüm bu yaşananlar nedeniyle; tarım, gıda fiyatları, gıda güvencesi ve kendine yeterlilik ülke gündemlerinin en önemli konuların birisi olarak karşımıza çıkıyor.

Gıda arzının artması ve sürdürülebilir tarımsal üretim için üreticilerin gelirlerinin artması, kısacası reel anlamda tarımdan para kazanmaları gerekiyor. Üretici gelirlerinin artırmanın ise sadece dört yöntemi bulunuyor.

Birincisi maliyetlerin düşürülmesi…

Kısmen savaşlar, kısmen politik nedenler, kısmen de ticaret politikaları istikrarlı hammadde fiyatının oluşmasına maalesef engel oluyor. Bu nedenle hiçbir ülke ekonomik bedeline katlanmadığı sürece üretim maliyetlerin kontrol etme lüksüne sahip değil.

İkincisi verimlilik artışı…

1960’larda yaşanan Yeşil Devrim’den sonra verimlilikte hızlı bir artış yaşanmıştı. Ancak son yıllarda buğday, çeltik ve mısır gibi temel tarım ürünlerdeki verimlilik artışı nüfus artış hızına neredeyse eşitlenmiş durumda. Dolayısıyla dünyanın farklı bölgelerinde halen az da olsa iyileşme potansiyeli bulunsa da verimlilik artışında yavaş yavaş sınıra yaklaşmış görünüyoruz.

Üçüncüsü desteklemeler…

Desteklemeler ülkelerin ekonomik imkânlarıyla doğrudan ilgili. Ortak Tarım Politikası ile dünyanın en büyük tarımsal destek bütçesine sahip Avrupa Birliği’nde dahi verilen destekler yeterli görülmüyor. Kaynakların çok daha kıt olduğu gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde desteklemelerin üreticilerin beklentilerini karşılaması mümkün değil.

Dördüncüsü ise fiyatların reel olarak artması…

Tüm ülkelerin arafta kaldığı konu sanırım burası. Üretici gelirlerini artırmak için yüksek gıda fiyatlarına razı olunursa, başta düşük gelirli haneler olmak üzere geniş halk kitlelerinin gıdaya ulaşımı nasıl sağlanacak… Üstelik, gıda enflasyonun tetiklediği ücret artış taleplerinin ekonomik maliyeti ve yaratacağı enflasyonun önüne nasıl geçilecek?

Sihirli formül maalesef yok. Çözümler her ülkenin koşullarına, sahip olduğu ekonomik veya ekonomik olmayan imkânlara göre değişiyor.

Bu nedenle önümüzdeki yıllarda da tarım ve gıda tüm dünyada gündemin en önemli konularından olmaya devam edecek. Ben Türkiye olarak şanslı ülkelerden birisi olduğumuzu söyleyebilirim.

Konjonktürel ekonomik sorunlar yaşasak da tarımdaki üretim potansiyelimiz yüksek. Üretimi daha verimli, uygulanan üretim tekniklerini daha modern hale getirebilirsek bu sıkıntılı sürecin kazanan tarafında yer alabiliriz.

Borsa olarak bizler de tüm çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz. Umarım hep birlikte başarırız diyor ve beni dinlediğiniz için saygılarımı sunuyorum.”

 

Exit mobile version